İslam, birçok insanın zihninde sadece ibadetlerle sınırlı bir alan olarak yer etmiş durumda. Oysa İslam, yalnızca namaz, oruç, hac ve zekâttan ibaret değildir. Evet, bunlar dinin temel direkleridir; ancak İslam'ın asıl amacı, bu ibadetlerle insanı güzelleştirmek, dönüştürmek ve bir ahlak modeline dönüştürmektir. İslam, hayatın tüm alanlarına dokunan bir dindir. Bireyin Allah ile ilişkisini düzenlediği kadar, insanın kendisiyle ve toplumla olan ilişkisine de yön verir. Ticarette dürüstlük, komşuya saygı, kul hakkına riayet, çevreye merhamet, aile içi sorumluluklar. Bunların hepsi İslam’ın bir parçasıdır. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayatı, İslam’ın yaşanmış hâlidir. O, sadece Mescidde değil, evinde, sokakta, çarşıda, savaşta ve barışta da İslam’ı temsil eden bir örnekti. Onun sünneti, sadece şeklen değil, özünde bir ahlâk devrimidir. Bugün İslam’a karşı oluşan bazı önyargıların temelinde, ne yazık ki Müslümanların davranışları yatıyor. Dinin özünden uzaklaşmış, sadece görüntüde kalan bir yaşam biçimi, hem bireyleri hem toplumu çıkmaza sürüklüyor. Oysa Kur’an-ı Kerim, "Ey iman edenler! Neden yapmadığınız şeyi söylüyorsunuz (Saf Suresi, 2) ayetiyle, bizi söz ve eylem bütünlüğüne davet ediyor. İslam, insana değer verir. Onun aklını kullanmasını, merhametli olmasını, adaleti ayakta tutmasını ister. Din, insanı baskı altına almak için değil, özgürleştirmek için vardır. Asıl özgürlük, nefsin esaretinden kurtulup Allah’a teslimiyetle başlar. Günümüzde Müslümanlar olarak en büyük görevimiz, İslam’ı en güzel şekilde temsil etmek. Çünkü bugün insanlık adalete, merhamete, huzura her zamankinden daha fazla muhtaç. Ve bu değerler, İslam’ın özünde fazlasıyla var. Unutmayalım ki, İslam bir damla ilim, bir ömürlük ahlak ve sonsuz bir rahmet yolculuğudur. Bu yolculukta sadece bilenler değil, yaşayanlar iz bırakır. İslam, bireysel değil, toplumsal bir dindir. Çünkü bir toplumun huzuru, fertlerin Allah’ın emirlerine uygun yaşamasından geçer. Bu da sadece ibadetlerle değil, güzel ahlakla, sorumluluk bilinciyle mümkündür. Bugün İslam’ı sadece “bir din” olarak görenler, onun hayatı bütün yönleriyle kuşatan mesajını kaçırırlar. Oysa İslam, sadece ibadet edilen bir inanç değil, yaşanması gereken bir hayat tarzıdır. İslam’ı yaşam biçimi haline getirenler, hem bu dünyada huzuru bulur hem de ahiret’te ebedi mutluluğa ulaşır.