Biz Hızla Yaşarken Hayatı Kaçırıyoruz

Zaman, insanoğlunun en kıymetli sermayesi. Ne biriktirilebilen ne de yerine yenisi konulabilen bu tek hazineyi, modern dünyanın hız tutkusu içinde hoyratça harcıyoruz. Daha çok işe yetişmek, daha çok üretmek, daha çok tüketmek uğruna dakikaları hızla tüketiyoruz. Öyle ki bazen günün nasıl geçtiğini bile fark etmiyoruz. Gözümüzü açtığımız anda telefon ekranına bakıyor, günün ilk saatlerini bile aceleyle geçiriyoruz. Bir kahvaltı yapmayı bile vakit kaybı sayar olduk. Çocuklarımızın saçlarını okşayacak birkaç saniyeyi bile kendimize çok görüyoruz. Hep bir yerlere yetişme telaşı içindeyiz. Ama aslında kaçırdığımız, yetişmeye çalıştığımız o hayatın ta kendisi.

Eskiden insanlar zamanı yaşardı. Çay ocağında demlenen çayın kokusu bütün eve yayılır, o koku sabırla bekleyenleri sohbetle buluştururdu. Komşu kapıdan selam vererek girer, “bir kahve içer misin” daveti günün en güzel anı olurdu. Mahallelerde çocuklar saatlerce sokak oyunları oynar, gün batarken anneler camdan seslenirdi. Bugün ise çocuklar ekran karşısında, büyükler iş ve trafik arasında sıkışıp kalıyor. Zamanla dostluklar telefonda atılan hızlı mesajlara, bayram ziyaretleri birkaç saniyelik görüntülü konuşmalara, sohbetler ise emojilere sığdırılıyor. Hız, bizi birbirimizden koparıyor. Bu hız çağında biz sadece zamanı değil, kendimizi de kaybediyoruz. Yediğimiz yemeklerin tadını alamıyoruz çünkü aklımız başka yerde. Bir şarkıyı dinlerken aynı anda onlarca bildirimle meşgul oluyoruz. Okuduğumuz satırların üzerinden hızla geçip, geriye hiçbir şey kalmıyor. Yaşam, yüzeyselleşiyor. Hız, bize çok şey yaptığımızı hissettiriyor ama aslında hiçbirini derinlemesine yaşamıyoruz. Bir fotoğraf çekip sosyal medyada paylaşmak, anın tadını çıkarmaktan daha önemli hale geliyor. Böylece yaşamak yerine göstermeyi öğreniyoruz. Hızın gölgesinde yorgunluklarımız artıyor. Daha çok iş yapıyor ama daha az mutlu oluyoruz. Çünkü ruh, hızdan değil; dinginlikten beslenir. Bir kitabın sayfasını çevirmek, bir çiçeği koklamak, bir dostla saatlerce sohbet etmek… İşte asıl hayat bunların içinde saklıdır. Oysa biz hayatı sürekli ileriye, daha sonrasına erteliyoruz. “Biraz daha çalışayım sonra dinlenirim”, “şu işi bitireyim sonra vakit ayırırım” diyoruz. Ama sonra dediğimiz o an hiç gelmiyor. Bu kayboluş sadece bireysel değil, toplumsal bir yıkım da yaratıyor. Çünkü hızın esir aldığı toplumlar, derin düşünme yetisini kaybeder. Hızın hüküm sürdüğü yerde sanat geri çekilir, edebiyat susar, sohbetler azalır. Sorgulamanın yerini aceleyle verilen kararlar alır. Böylece toplumun hafızası da yavaş yavaş silinir. Biz sadece kendi zamanımızı değil, gelecek kuşakların kültürel mirasını da tüketiyoruz. Oysa hayatın güzelliği yavaşlıkta gizlidir. Sabahları biraz daha erken uyanıp pencereyi açarak gökyüzüne bakmak, çocukların gülüşünü acele etmeden dinlemek, akşam yemeğinde sofrayı telaşsızca paylaşmak… Bazen sadece durup derin bir nefes almak bile hayatı yeniden hissettirir. Yavaşlamak, tembellik değil; aksine bilinçli bir tercihtir. Çünkü yavaşlayan insan, anın farkına varır. Yavaşlayan insan, şükretmeyi hatırlar.

Biz hızla yaşarken hayatı kaçırıyoruz. Kaçırdığımız şey yalnızca anlar değil; dostluklar, aile bağları, huzurumuz ve hatta kendimiz. Belki de en çok kendimize yabancılaşıyoruz. Çünkü kendimizi dinlemeye zaman ayırmadıkça, kim olduğumuzu da unutuyoruz. Bugün yetişmeye çalıştığımız bütün işler, yıllar sonra önemini yitirecek. Ama bir çocuğun kahkahası, bir dostla edilen sohbet, anne babayla geçirilen vakit hafızamızda ömür boyu kalacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şule Nallı Arşivi

Okumadan Kaybolan Kuşak

23 Eylül 2025 Salı 14:08

Stresin Gölgesinde Büyüyen Nesil

16 Eylül 2025 Salı 11:33

Küçük Mutlulukların Büyük Tesiri

12 Ağustos 2025 Salı 10:18

Deniz Turizmi ve Şehrin Yeni Kimliği

06 Ağustos 2025 Çarşamba 10:24

Alevlere Karşı Duran Şehitlerimiz

29 Temmuz 2025 Salı 09:50

Yanıyoruz Ama Hâlâ Uyanmıyoruz

29 Temmuz 2025 Salı 09:48

Yatırım mı Teselli mi

22 Temmuz 2025 Salı 11:25