
Şule Nallı
Paylaştıkça Bayram Olur
Bayram sabahlarının sessiz heyecanı vardır… Henüz güneş doğmadan uyanan çocukların ayakkabılarını başucuna koyarak beklediği, annelerin mutfakta telaşla hazırlık yaptığı, babaların en temiz gömleğini giyip bayram namazına hazırlandığı o eski sabahlar… Kurban Bayramı, sadece et kesilen bir gün değildir. Bir hatırlayış, bir yaklaşış, bir içe dönüş zamanıdır. Çünkü bayram, yalnızca bir takvim günü değil; bir duygudur. Ve bu duygu, ancak paylaştıkça çoğalır.
Eskiden bayramlar sokaklarda başlardı. Kurbanlar kesilir, etler komşulara, ihtiyaç sahiplerine dağıtılır, kimse aç kalmasın, kimse unutulmasın diye uğraşılırdı. Bir tabağa üç aile sığardı bazen; biri keser, biri pişirir, biri dua ederdi. Zil sesleri eksik olmazdı kapılardan. Çocuklar el öpmeye gelir, büyükler harçlık verir, mahallenin en sessiz evi bile o gün ses bulurdu. Çünkü bayramın özü; sadece sofraları değil, gönülleri de paylaşmaktı. Ama şimdi… Şehirler büyüdü, insanlar yalnızlaştı, gelenekler göz ucuyla hatırlanır oldu. Kurbanlar kesiliyor hâlâ ama paylaşımlar azalıyor. Et dolaplara giriyor, gönüller birbirine kapalı. Mahallede kimin ihtiyacı var bilmiyoruz, bayramlık sevinci yaşayan kaç çocuk kaldı, hesap etmiyoruz. Oysa kurban, sadece hayvansal bir ibadet değil; bencilliği kesmenin, paylaşmayı öğrenmenin bir sembolüdür. Etin gramı değil, niyetin ağırlığıdır Allah’a ulaşan. Bayramın anlamı bir zarfın içine konulan banknotta değil, o zarfı verirken edilen duadadır. Bir yetim çocuğun başını okşarken göz göze gelmekte, komşunun zilini çalıp “buyurun” demekte gizlidir bayram. Paylaşmak, sadece maddi bir eylem değildir; vaktini paylaşmaktır, ilgini paylaşmaktır, sevincini bölüşmektir. Çünkü gerçek zenginlik, bir tebessümde saklı olabilir. Bugün toplum olarak belki de en çok buna muhtacız: Kalpleri birbirine yaklaştırmaya, sofralarımız kadar sesimizi de paylaşmaya. Bayramlar bu yüzden kıymetlidir; hatırlamak için, hatırlanmak için, iyilikte buluşmak için birer vesiledir. Kurban Bayramı, sadece bir hayvanın değil, kibirin, açgözlülüğün, unutulmuş insanlığın da kurban edilmesi gerektiğini hatırlatır.
Unutmayalım: Paylaşılmayan her şey eksilir. Sevgi bile. O yüzden kurban etini üçe ayır der gelenek: Biri kendine, biri akrabaya, biri ihtiyaç sahibine. Bu sade kural bile paylaşmanın ne büyük bir ibadet olduğunu gösterir. Ve bu yüzden bayram, etin değil; insanın yenilendiği bir gündür.Kurban Bayramı yaklaşırken bir kez daha sormalı kendimize: Bu bayram kimi sevindirdik? Kimin kapısını çaldık? Kime “seni unutmadan geldim” dedik?Çünkü bayram olmak kolaydır, bayram yaşatmak zordur. Ama işte tam da orada başlar asıl güzellik.
Ve unutma: Paylaştıkça bayram olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.