Adem Çetin
Yaz Dostum!
Söz ve düşünceyi özel işaret veya harflerle anlatmak anlamına gelen yazmak aslında çok önemli bir meseledir. Yazı yazmak okumanın devamıdır. Nasıl okumak bir ihtiyaç ise yazmak da bir ihtiyaçtır. Okuyan insan yazmaz ise eksik kalır. Okumak, insanın doğasının çiçeği, yazmak ise onun meyvesidir.
Yazmak dedik, peki ne yazalım dediğinizi duyar gibiyim. Cevap soruda gizli, sadece yaz… İnsan yapısı gereği sosyal bir varlıktır. Yaşadıklarını, gördüklerini, duyduklarını anlatmak ister. Herkesin onu sürekli dinleyebileceği dostları da olmayabilir. Burada devreye günlük veya anı defterimiz giriyor. Sessiz ve sakince kalabileceğimiz bir yer buluyoruz. İçimizden nasıl geliyorsa öylece yazıyoruz. Öyle büyük harf, nokta, virgül pek de önemli değil. Devrik cümleler onlar da hiç önemli değil. Parmaklarınız hangi harfleri yazmak istiyorsa onları yazın, kendinizi iyi hissedeceksiniz emin olun.
Bir dönem herkes şiire bulaşmıştır. Evet, evet bulaşmak kelimesini bilerek kullandım. Kimisi âşık olunca, kimisi dağa bayıra çıkınca, kimisi mavi dalgalara dalarken, kimisi asker iken veya kimisi gurbette iken… Ama illa o kâğıt, kalem buluşmuş dile dökülenler kalpten gelenler yazılmıştır kâğıt parçalarına… Şair olmak gerekmez şiir yazmak için, şiiri bilmek de gerekmez sadece bir kâğıt, bir kalem ve bir dert yeter, yeter de artar bile…
Benden size en güzel yazma tavsiyesi ise günlük tutmaktır. Günlük yaşadığımız önemli olayları yazmak ve onlarca yıl sonra okurken duygulanmak adına en güzel uğraştır. Kâğıdın kokusu bile o günü hatırlatır bizlere. Anı çok kıymetli bir şeydir ve unutmak istemeyiz. Hafızamız ne kadar iyi olursa olsun silinip gider hatıralar. Bir kâğıt, bir kalem anılarımızı canlı tutar. Her an yanımızda kalırlar. Hep duyarız ben senin yaşında iken cümlelerini ve anlamlandıramayız. Bize göre saçma gelir yapsaydın be adam deriz. Aslında mesele yapmak değil de o günlere duyulan özlemdir. Günlük bu özlemi bir nebze de olsa azaltır. Günlük yazın anılar tarihe karışmak yerine sayfalara karışsın…
Yazma konusunda biz öğretmenlerin de çocuklara yardımı dokunmalıdır. Bizler biraz tembellik yapıp kitap okumanın önemi, sakla samanı gelir zamanı gibi sürekli aynı meseleler üzerine çocuklara yazılar yazdırıyoruz. Onlara edebiyat zevkini tattıracak, duygularını ifade etmeleri sağlayacak konular bulmak zorundayız. Bazen empati kurduracak metinler, bazen duygusu taze şiirler, bazen de iyi kurgulanmış hikâye plânları sunmalıyız. Serbest de diyebilmeliyiz. İçinden ne geliyorsa onu yaz diyebilmeliyiz.
Bir gün öğrencilerime istediğiniz her şeyi yazabilirsiniz, dedim. Bir öğrencim sadece şunları yazmış. “Yazmaya cesaretim olan şeyleri yazsam bile sizde bunları okuyacak cesaret yok, hadi sizde bunları okuyacak cesaret olsa bile arkadaşlarımda bunları duyacak cesaret yok!” demiş. Merak ettim ve onunla konuştum. Herhâlde bir aşk hikâyesi falan dedim. Duyduklarım daha da ilginçti. Çok güzel şiirler yazdığını ve arkadaşlarının onunla dalga geçtiğini anlattı. Âşık mısın, mecnun musun? Hep bu sorular kulağında çınlamış. Neden? İnsan yazmak istediğinde onu engellemek neden? Hayatımı yazsam roman olur diyenlerin eline bir kalem ve kâğıt verelim. Sonuç tam bir hüsran… Bir sayfa yazı bile yazamazlar ama yazana her türlü taş atılır… Yazmak cesaret ister sonrasında bir kalem bir kâğıt yeter…
Dünyanın giderek küçüldüğü ve küreselleştiği hatta güncel tabirle teknolojik bir köy olduğu şu günlerde yapay olana değil doğal olana sahip çıkmalıyız. Dünya tarihi yazıyla başlamış ve yazıyla bitecek. Yaşamınızı yazın sizin de tarihiniz başlasın…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.