Tarihi yapıları, köklü geçmişi ile bugünlere gelen Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Anadolu’nun binlerce yıllık tarihine ışık tutuyor. Dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan müze, kendine özgü koleksiyonları ile dikkat çekiyor. Ulus’taki tarihi Mahmut Paşa Bedesteni ve Kurşunlu Han'da konumlanan müzede, Paleolitik Çağ’dan başlayarak günümüze kadar, kronolojik bir sırayla sergileniyor. Anadolu’nun zengin kültürel mirasını adım adım keşfeden ziyaretçiler, tarih öncesinden Hitit, Urartu, Frig ve Roma dönemlerine kadar birçok uygarlığın izini sürebiliyor. 1997’de “Avrupa'da Yılın Müzesi” seçilen Anadolu Medeniyetleri Müzesi, tarih meraklıları için vazgeçilmez bir durak olarak öne çıkıyor.
İLK BÖLÜM “PALEOLİTİK ÇAĞ”
Kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında bulunan Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde, Anadolu arkeolojik eserleri Paleolitik Çağ’dan başlayarak günümüze kadar, kronolojik bir sırayla sergileniyor. Paleolitik çağ bölümü, Anadolu'da Paleolitik Çağ, bir milyon yıl önce başlayıp, 11 bin yıl önce sona eren yaşamdan kesintileri yansıtıyor. Alt, Orta, Üst ve Epipaleolitik olmak üzere 4 döneme ayrılan bu çağın insanlarının yabani bitkiler ve avladıkları hayvanlarla beslenişi sergileniyor. Epipaleolitik dönem, mikrolitik olarak isimlendirilen minik taş aletlerin kullanımını içeriyor. Kuvars, çakmaktaşı ve radyolaritten yapılan bu aletleri, müzenin bu bölümünde görebilirsiniz.
KÖY HAYATI GÖZLER ÖNÜNE SERİLİYOR
M.Ö. 10.000 ile 5.500 yılları arasına tarihlenen Neolitik Çağ dönemini anlatan bölümü, Çanak-Çömleksiz ve Çanak-Çömlekli Neolitik olarak ikiye ayrılıyor. Bu bölümde, Çatalhöyük ile Hacılar'dan elde edilen eserlerle temsil ediliyor. Avcılık ve toplayıcılığın yanı sıra ilk tarım faaliyetlerinin başladığı, hayvanların evcilleştirildiği ve üretimci köy hayatı gözler önüne seriliyor. Süs eşyaları, insan ve hayvan figürinleri, kemik, çakmaktaşı ve obsidiyen aletler gibi belirli bir uzmanlık gerektiren eserlerin yanı sıra, pişmiş toprak ve taş kaplar da bu bölümde sergileniyor.
KENTLEŞMEYE DOĞRU GİDEN SÜREÇ ANLATILIYOR
Müzenin bir diğer bölümü olan Kalkolitik Çağ kısmı ise, M.Ö. 5.500-3.000 tarihleri arasında köyden kentleşmeye doğru giden süreç anlatılıyor. Anadolu’nun bölgesel farklılıkları gösterilen bölümde, ağırlıkla Hacılar olmak üzere, Tilkitepe, Canhasan, Alacahöyük, Alişar ve Karaz eserlerinden oluşuyor. Canhasan’ın bakırdan asa başını, Hacılar’ın iyi pişirilmiş, perdahlı, kırmızı astarlı zengin geometrik desenli kaplarını, özel mülkiyet düşüncesinin geliştiğini gösteren Alişar’ın metal ve taş mühürlerini Kalkolitik Çağ bölümünde rastlamak mümkün.
TÜRKİYE’NİN PEK ÇOK YERİNDEN ESER BULUNUYOR
M.Ö. 3000-1950 yıllarını anlatan bu bölümde; Ahlatlıbel, Beycesultan, Alacahöyük, Eskiyapar, Karaoğlan, Horoztepe, Karataş-Semayük, Hasanoğlan başta olmak üzere Türkiye’nin pek çok yöresindeki Erken Tunç Çağı merkezinden gelen eserleri temsil ediyor. Bu bölümde; Horoztepe ve Alacahöyük Kral Mezarları ile Eskiyapar yerleşim alanında tunç, altın, gümüş gibi madenlerden yapılan dini törensel objeler, bilezik, kolye, taç kemer tokası, iğne gibi takılar ve madeni kapları sergileniyor. Horoztepe ve Hasanoğlan heykelcikleri de bu bölümdeki eserler arasında yer alıyor.
SAYISIZ FİGÜR YER ALIYOR
M.Ö. 2 binli yılların başında başlayan, yaklaşık 200 yıllık bir süreyi kapsayan bu dönem, Anadolu’da Orta Tunç Çağı’nın da başlangıcıdır. Bu bölümde; Acemhöyük, Kültepe, Alişar ve Boğazköy kazılarında bulunan pişmiş toprak ve taş kaplar, heykelcikler, mühürler ve mühür baskıları, altın eşya ve takılar, kurşun tanrı – tanrıça figürinleri ve taş kalıpları, kozmetik kutuları, tunç aletler ve silahlar bu bölümde sergileniyor.
TEK ÖRNEK OLAN TUNÇ TABLET SERGİLENİYOR
M.Ö. 1750-1200 yılları arasını anlatan bu bölümde; fildişi, altın ve tunçtan yapılmış tanrı ve tanrıça heykelcikleri, çivi yazılı kil tabletler, Hitit kabartmalı vazo geleneğinin en güzel örneklerinden olan İnandık vazosu, Hitit kral ve kraliçelerine ait mühür baskıları, büyük boyutlu hayvan biçimli törensel kaplar, Anadolu’daki tek örnek olan tunç tablet, Mısır kraliçesi Naptera tarafından Hitit kraliçesi Puduhepa’ya yazılmış dostluk mektubu bu bölümde özellikle görülmesi gereken eserler olarak öne çıkıyor.
GORDİON TÜMÜLÜSLERİ DİKKAT ÇEKİYOR
Müzenin bu bölümünde ise, Hitit İmparatorluğu’nun, M.Ö. 1200 yılında yıkılmasının ardından kültür öğelerinde köklü değişikliklerin fark edildiği eser grupları sergileniyor. Ağırlıklı olarak başkent Gordion Tümülüsleri olmak üzere, Boğazköy, Alişar, Pazarlı, Kültepe, ve Maşathöyük gibi merkezlerden gelen eserler yer alıyor. Bunların yanı sıra bu bölümde sergilenen hayvan başı şeklindeki situlalar, tunç kazanlar, ahşap servis masası, Friglere özgü fibulalar, omphaloslu phiale-göbekli taslar, hayvan biçimli minyatür oyuncaklar ile pişmiş toprak kaz biçimli ritonlar bölümün dikkat çeken eserleri arasında yer alıyor.
ZİYARETÇİLERE EŞSİZ PARÇALAR SERGİLİYOR
M.Ö. 900-600 tarihlerini kapsayan Urartu bölümünde, Doğu Anadolu’da kurulan Urartu Devleti’ne ait Ağrı-Patnos, Van-Altıntepe, Van-Toprakkale, Erzincan- Altıntepe, Muş-Kayalıdere ve Adilcevaz ile Giyimli köyünden bulunan eserler yer alıyor. Tunç kemerler, gümüş ve tunç iğneler, tunçtan ve fildişinden yapılmış mobilya aksamları ve süsleri, bilezikler, adak levhaları, fibulalar, çeşitli taşlardan yapılmış kolyeler, süs eşyaları, çeşitli kap örnekleri, koşum takımları, savaş aletleri ve demirden yapılan tarım aletlerini görebilirsiniz.
MÜZENİN SON BÖLÜMÜ “TAŞ ESERLER SALONU”
Müzenin son bölümü olan Taş eserler salonu ise, Hitit İmparatorluk Dönemi Alacahöyük kabartmaları, Geç Hitit Beylikleri Dönemi ortostatları, Malatya, Kargamış, Sakçagözü, Zincirli gibi beyliklerden gelen eserlerle, Frig kabartmaları ise Ankara civarında bulunmuş eserleri içeriyor.